Basit Yargılama Usulü

17/10/2019 Tarihinde 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 23 ve 25. maddeleriyle, 02/7/2012 Tarihinde ve 6352 Sayılı Kanun’un 105. maddesiyle ilga edilen 250, 251, 252. maddeler, başlıkları ile birlikte yeniden düzenlenmiş, ceza muhakemesi sistemimize “seri muhakeme usulü” ve “basit yargılama usulü” dahil edilmiştir. Basit yargılama usulüne CMK’nın 251. ve 252. maddelerinde yer verilmiştir. 

Basit yargılama usulü, muhakeme sürecini resmi gerekliliklerden arındırarak makul sürede yargılanma hakkını tesis etme iddiası ve amacıyla düzenlenmekle birlikte, diğer yandan bu düzenleme açısından şüpheli/sanık açısından ceza indirimi ve seçenek yaptırımlara çevirme, erteleme ya da HAGB kurumları söz konusu olmaktadır. Kovuşturma aşamasına yönelik bu usulün getirilişi en başta muhakeme ekonomisine katkı sağlama amacı taşımakta olduğu görülmektedir. Daha karmaşık ve detaylı bir kovuşturma süreci gerektiren davalara nazaran daha az karmaşık olan davalar için yargı mercilerine emek ve vakit tasarrufu sağlayan, bir yargılama usulüdür. Vakit tasarrufuna yönelik ise sözlülük esas olan ceza kovuşturmasının yazılı şekilde gerçekleştiği görülmektedir. 

Basit yargılama usulünü genel hatlarıyla anlatmak gerekirse, kovuşturma evresine ilişkin bir düzenleme olup iddianamenin düzenlenip kabul edilmesinin ardından görevli mahkemece düzenlenen tensip ile bu kurumun uygulanmasına karar verdikten sonra duruşma açmasına gerek olmaksızın, mahkumiyet kararı da dahil olmak üzere, hüküm verebildiği, Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaada bulunmadığı, duruşma söz konusu olmadan klasik bir yargılamadaki gibi iddia makamı olarak savcının bir yer işgal etmediği, mahkeme tarafından hapis cezasının ertelenmesi(TCK m. 51), seçenek yaptırımla çevrilmesi (TCK m. 50) ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması (CMK m. 231) kurumlarının da uygulanabildiği sui generis bir kurumdur. 

Kurumun uygulanacağı suçlar niteliği itibariyle Asliye Ceza Mahkemesinin görev alınana girdiğinden kural olarak görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemesidir. Kurumun uygulanabileceği suçlar aşağıda teker teker sayılmıştır. Asliye ceza mahkemesi, adli para cezası ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulüne karar verebilir. Kanun koyucunun “karar verebilir” şeklindeki düzenlemesinde de anlaşılacağı gibi basit yargılama usulünün uygulanması zorunlu değildir, mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Burada mahkemenin takdir hakkının bir sınırı veya sınırlaması bulunmadığından neyin ölçüt olarak alınacağı ise tartışmalıdır. 

Yukarıda da ifade edildiği üzere basit yargılama, iddianamenin kabulünden yani kovuşturma aşamasına geçilmesinden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından getirilmiş olan bir muhakeme türüdür. Görüleceği üzere katalog suçlar şeklinde bir uygulama alanı yerine geniş bir uygulama alanı bulunmaktadır. Basit yargılama usulünün uygulanabileceği suçlar ise şunlardır: 

Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi (TCK m.88/1), 

Terk suçu (TCK 97), 

Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (TCK m.98), 

Tehdit suçu (TCK m.106/1), 

Basit cinsel taciz suçu (TCK m.105/1, çocuğa karşı cinsel taciz suçu hariç), 

Konut dokunulmazlığının ihlali suçu (TCK m.116/1,2,3), 

İş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu (TCK m.117/1), 

Hakaret suçu (TCK m.125), 

Kişinin hatırasına hakaret suçu (TCK m.130). 

İbadethane ve mezarlıklara zarar verme suçu (TCK m.153/2), 

Güveni kötüye kullanma suçu (TCK m.155/1), 

Bedelsiz senedi kullanma suçu (TCK m.156), 

Kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf suçu (TCK m.160), 

Taksirli iflas suçu (TCK m.162), 

Karşılıksız yararlanma (TCK m.163), 

Bilgi vermeme (TCK m.166), 

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (TCK m.170/2), 

Genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması (TCK m.171), 

Akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali (TCK m.175), 

İnşaat veya yıkımla ilgili emniyet kurallarına uymama (TCK m.176), 

Hayvanın tehlike yaratabilecek şekilde serbest bırakılması (TCK m.177), 

İşaret ve engel koymama (TCK m.178), 

Trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma (TCK m.179/2,3), 

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma (TCK m.180), 

Çevrenin kasten kirletilmesi (TCK m.181), 

Çevrenin taksirle kirletilmesi (TCK m.182), 

Gürültüye neden olma (TCK m.183), 

Zehirli madde imal ve ticareti (TCK m.193), 

Sağlık için tehlikeli madde temini (TCK m.194), 

Bulaşıcı hastalıklara ilişkin tedbirlere aykırı davranma (TCK m.195), 

Usulsüz ölü gömülmesi (TCK m.196), 

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK m.206), 

Açığa imzanın kötüye kullanılması (TCK m.209), 

Suçu ve suçluyu övme (TCK m.215), 

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama (TCK m.216/2,3), 

Kanunlara uymamaya tahrik (TCK m.217), 

Görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma (TCK m.219), 

Hayasızca hareketler (TCK m.225), 

Müstehcenlik suçu (TCK m.226/1), 

Birden çok evlilik, hileli evlenme, dinsel tören (TCK m.230), 

Kötü muamele (TCK m.232), 

Aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali (TCK m.233), 

Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK m.234), 

Fiyatları etkileme (TCK m. 237), 

Mal veya hizmet satımından kaçınma (TCK m.240), 

Bilişim sistemine girme (TCK m.243/1,2,3), 

Görevi kötüye kullanma (TCK m.257), 

Kamu görevlisinin ticareti (TCK m.259), 

Kamu görevinin terki veya yapılmaması (TCK m.260), 

Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK m.261), 

Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi (TCK m.262), 

Özel işaret ve kıyafetleri usulsüz kullanma (TCK m.264), 

Suç üstlenme (TCK m.270), 

Yalan tanıklık (TCK m.272/1), 

Suçu bildirmeme (TCK m.278), 

Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi (TCK m.279), 

Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi (TCK m.280), 

Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme (TCK m.284), 

Ses veya görüntülerin kayda alınması (TCK m.286), 

Genital muayene (TCK m.287), 

Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK m.288), 

Muhafaza görevini kötüye kullanma (TCK m.289), 

Resmen teslim olunan mala elkonulması ve bozulması (TCK m.290), 

Başkası yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girme (TCK m.291), 

Hükümlü veya tutuklunun kaçması (TCK m.292/1), 

Muhafızın görevini kötüye kullanması (TCK m.295). 

Basit Yargılama Usulünün Uygulanamayacağı Haller 

251/7. maddede basit yargılama usulünün istisnalarına sınırlı sayıda yer verilmiştir. Buna göre adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren bir suç açısından, “failde yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri söz konusu ise ve bahse konu suç hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında” uygulanamayacaktır. Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması halinde uygulanmaz. Sanık, mağdura yönelik tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunu birlikte gerçekleştirdiğinde her ne kadar tehdit suçu için mahkemenin takdiri doğrultusunda basit yargılama usulü uygulanabilecek suçlardan olsa da kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu için bu kurum uygulanabilir olmadığından her iki suça yönelik olağan yargılama usulü uygulanacaktır. 

Yaş küçüklüğünün hangi evrede olacağı hususunda ise kanunda herhangi bir düzenleme mevcut değildir. Yaş küçüklüğünün fiilin işlendiği tarih mi yoksa muhakemenin gerçekleşeceği tarihte mi söz konusu olacağı konusunda belirsizlik bulunmaktadır. 17 yaşında suç işleyen bir kişinin 18 yaşını tamamlamasının ardından basit yargılama usulü ile alacağı cezadan hem yaş küçüklüğünün öngördüğü hem de 251. madde gereği indirim yapılacağı, oysa indirimin yapılamadığı hallerde genel usullere göre yapılan yargılama neticesinde failin 1/4’lük indirimden yararlanamayacağı bunun adaletsiz bir durum olduğu bazı yazarlarca ifade edilmektedir. Doktrinde ağırlıklı görüş basit yargılama usulünün uygulanması için fiilin işlendiği tarih değil yargılamanın gerçekleştiği tarih esas alınmalıdır. Bu konudaki tartışmanın madde veya gerekçesinde açık bir şekilde düzenlenmesiyle önünegeçilecekken herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiş olması belirsizlik meydana getirmiştir. 

Basit Yargılama Usulünde Tebliğ ve Kovuşturma Süreci 

Basit yargılama usulünün uygulanabileceği suçlar niteliği itibarıyla daha kovuşturma aşamasına geçmeden kamu davasının açılmasının ertelenmesi gibi alternatif yollar söz konusudur. Olağan yargılama usulünde olduğu gibi Cumhuriyet Savcısı soruşturma aşamasını tamamlayıp iddianameyi hazırladığından soruşturma evresi iddianamenin kabulü ile sona ermiş olur. Yazılılığın esas alındığı bir usul olduğundan bu noktada soruşturma evresiyle bu kurumun karıştırılmaması gerekir. 

Basit yargılama usulü, şartları oluştuğunda seri muhakeme usulü gibi tatbiki zorunlu olmayıp, Asliye Hukuk Mahkemesince söz konusu muhakeme türünün uygulanmasına karar verildiği takdirde, iddianame sanık, mağdur veya müştekiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir. Taraflara tebliğ edilen tebliğ yazısında 15 günlük süre içerisinde yazılı beyanda bulunulabileceğini ve duruşma yapılmaksızın karar verileceği yer alacaktır. Uygulamada tebliğ mazbatasının içinde iddianame bulunmakta mazbatanın ön kısmında ise basit yargılama usulünün izahı şeklinde şu ifadeler yer almaktadır: 

“Hakkınızda duruşma yapılmaksızın hüküm kurulabileceği, mahkumiyet kararı verilmesi halinde sonuç cezanın 1/4 oranında indirileceği, yazılı olarak muvafakat verilmediğinin bildirilmemesi halinde HAGB kararının uygulanmasını kabul ettiğiniz varsayılarak hakkınızda HAGB kararı verilebileceği hususlarının ihtarı ile savunmanızı tebliğden itibaren 15 gün içinde yazılı olarak mahkememize veya mahkememiz yargı çevresi dışında bulunuyor iseniz en yakın asli ceza mahkemesi aracılığıyla mahkememize bildirmeniz hususları ihtar olunur.” 

HAGB hakkında bilgi sahibi olmayan vatandaşın bu yeni muhakeme türünde HAGB ile direkt karşı karşıya kalması ve her ne kadar savunmasını 15 gün içinde yazılı olarak vermesi kendisine tebliğ edilmiş olmuşsa da meramını mahkeme önünde anlatabileceği düşüncesi vatandaş açısında hak kayıplarına neden olacağı kanaatindeyim. Sanık, 15 günde yazılı savunmasını görevli mahkemeye sunmazsa muhakeme süreci devam edip süreç tamamlanmış olacaktır. Dolayısıyla sanık kovuşturma aşamasında tek bir beyanı dahi olmadan mahkum olabilecek, son söz sanığın kuralı bu usulde adeta rafa kalkacaktır. Duruşma yapılmaksızın ve yazılı savunmanın esas alındığı bir yöntem olduğundan sanığa sorgu hakkı tanınmamıştır. Ancak sanığın savunması yazılı olarak alınacaksa da sorgudan doğan asgari savunma haklarının basit yargılamada da sağlanması gerekir. Sanık yazılı savunmasında susma hakkını kullanabileceği gibi, lehine delillerin toplanmasını isteyebilir. Mahkeme hüküm kurmadan evvel sanığın beyanında ileri sürdüğü somut delilleri resen araştırmalıdır. Ayrıca tanık beyanının delil olarak kabul edileceği durumlarda basit yargılama usulünde tanıkların sadece yazılı beyanlarının alınması mümkündür ancak tanığın duruşma açılarak dinlenmesi, CMK m. 201 uyarınca doğrudan soru sorma hakkının sağlanması gerekir. Öyleyse tanık dinlenmesi gereken durumlarda basit yargılama usulünün izlenmemesi, olağan usulde yargılama yapılması gerekir. 

Hüküm 

İddianamenin tebliğinden itibaren savunmanın yazılı olarak sunulması için verilen 15 günlük süre dolduktan sonra mahkemece duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, TCK’nın 61. maddesi dikkate alınmak suretiyle, CMK’nın 223.maddesinde belirtilen kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” 

Fıkrada “mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir” ibaresi yer almakta olup bu hükümle sanığa ne amaçla 1/4’lük indirim sağlandığı belirsizdir. Seri muhakeme usulünde olduğu gibi kurumun işlemesi için şüpheliye teklif ve teklifin kabulü halinde cezanın indirilmesi gibi bir teşvik ve bir avantaj söz konusu olmamasına rağmen, basit yargılama usulü tatbik ediliyor diye cezada indirime neden gerek duyulduğu gerekçelendirilmemiştir. 

Kurumun ihdas amaçlarında sanığın duruşma salonuna getirilmeyerek lekelenmeme hakkının korunduğu, makul sürede yargılanma söz konusu olduğundan sanık lehine birçok avantajı olduğu belirtilerken, sanık lehine bu şekilde teşvik edici bir ceza indirimi kurumun amaçlarıyla bağdaşmamaktadır. TCK 61. maddede yer alan kimi hallerin duruşma olmaksızın ne şekilde tespit edileceği ve cezanın belirlenmesinde dikkate alınacağı durumu da izaha muhtaçtır. Bu durumlara kısaca değinmek gerekirse 61/1-f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, 61/1-g) Failin güttüğü amaç ve saiki, 61/2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi gibi sübjektif unsura dahil olan özelliklerin mahkemece sadece yazılı beyan üzerinden tespiti güç olduğu gibi hakkaniyetle hüküm kurması açısından da tartışmaya açıktır. 

Hükme Karşı İtiraz 

Maddede kanun koyucu, basit yargılama usulünde itirazı düzenlemektedir. Kanun koyucu basit yargılama usulü ile verilen hükümlere karşı itiraz edilebileceğini öngörmekte ve (m.252/1)süresi içinde itiraz edilmeyen hükümlerin kesinleşeceği belirtilmektedir.
Bu usule göre verilen kararlar itiraza (CMK 268) tabidir. İtiraz üzerine; duruşma açılması zorunludur. İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında CMK m.223 uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Burada önemle belirtmek gerekir ki Mahkeme, itiraz üzerine yeniden hüküm verirken, CMK m.251 gereği basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır (CMK m.252/2).İtirazın sanık dışındaki kişiler yani mağdur, müşteki veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapıldığı hallerde (CMK m.252/3) genel muhakeme usulü tatbik edilecek ve sanık hakkında cezaya hükmedildiğinde 251. maddede belirtilen 1/4’lük indirim korunacaktır. Dolayısıyla sanık itiraz yoluna başvurduğunda 1/4 indirimden artık faydalanamayacaktır. Bu düzenleme, gerek aleyhe bozma yasağına aykırı olması gerek sanığı itiraz yoluna gitmekten alıkoyacak olması nedeniyle sakıncalıdır. Hakkında mahkumiyet kararı verilen sanığın itirazı, uygulanan indirimin geri alınması sonucunu doğurmaktadır. Bu düzenleme, sanık ile “yaptırım” üzerinde müzakere edildiğini göstermektedir. Ancak şu hususa değinmekte fayda bulunmaktadır. İtiraz neticesinde basit yargılama usulü ile verilen ceza ortadan kalkacağından olağan muhakeme usulüyle verilecek ceza ilk hükümdeki cezadan daha az olabileceği elbette ki daha fazla olabilecektir. Bu husus aleyhe bozma yasağı ile karıştırılmamalıdır. 

Maddenin genel hüküm olması dikkate alındığında Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez ifadesinin, Cumhuriyet savcısı sanık lehine itirazda başvuruda bulunması halinde cezanın aleyhe ağırlaştırılması yasağının muhafaza olunacağı düşüncesindeyim. Her ne kadar sanık, itiraz ettiği takdirde indirim korunmazken Cumhuriyet savcısının sanığın lehine itirazında indirimin korunması çelişkili görünebilirse de 265. maddenin 252. madde ile bertaraf edilmediği ve sanığın itirazı halinde indirim korunmaması sebebinin genel anlamda sanık lehine itiraz kanun yoluna başvurulması değil sanığın basit yargılamayı itiraz ile uzatmasının önüne geçme maksadı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Duruşmadan önce (tebligat yapılmış olsa dahi) itirazdan vazgeçilmesi halinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır. Burada itirazdan vazgeçmenin mümkün olması kurumun en önemli amaçlarında biri olan muhakeme ekonomisine tam anlamıyla katkı sağlamak olduğu kanaatindeyim. Mahkeme itirazın süresinde yapılmadığı veya kanun yolu başvuru hakkı olmayan tarafından yapıldığını değerlendirirse itirazı reddetme yetkisine sahip değildir. Dosyayı itirazı incelemeye yetkili mercie (CMK m. 268/2) gönderir. Merci bu sebepler yönüyle inceleme yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler ise kesinleşir. 

Birden çok sanıklı bir yargılama itiraz etmeyen sanıklar yönünden sirayet etkisi ise itiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanır.(CMK m.252/4). 

İtiraz üzerine duruşma açılarak yeniden hüküm kurulması halinde; bu hükümlere karşı genel hükümlere göre istinaf veya itiraz kanun yollarına başvurulabilir. İtiraz kanun yolu başvuru süresi; asliye ceza mahkemesi tarafından verilen kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler ise kesinleşir. İtiraza konu karar, itiraz hakkına sahip kişinin yokluğunda verileceğinden itiraz süresi de tebliğden itibaren başlar. Yargılama sonucu kararı veren mahkeme hangisiyse itiraz dilekçesi de o mahkemeye verilmelidir. (CMK md. 268/1). Çünkü, kararına itiraz edilen hakim veya mahkeme itirazın haklı olduğu kanaatine varırsa, talep doğrultusunda kararını kendiliğinden düzeltebilir (CMK md. 268/2). Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok 3 gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mahkemeye gönderir. 

İstinaf başvurusu, hükmün açıklanmasından itibaren 7 gün içinde yapılmalıdır. Bu kural sanığın bulunduğu duruşmada hükmün açıklanması halinde geçerlidir. Sanığın hazır olmadığı duruşmada, yani sanığın yokluğunda hükmün açıklanması halinde, 7 günlük istinaf yoluna başvuru süresi hükmün sanığa tebliğinden itibaren başlar (CMK md. 273/2). 

Basit Yargılama Usulünden Olağan Yargılama Usulüne Geçilmesi 

Mahkeme, basit yargılama usulünün herhangi bir evresinde, iddianameyle ortaya konulan uyuşmazlığın duruşma açılmaksızın çözülemeyeceği kanaatine varırsa, basit yargılama usulüne son vererek olağan yargılama usulünü uygulayabilir.Bu husus tamamen mahkemenin takdirindedir. Örneğin, yapılan yazışmalar sonucunda dosyada sübuta etkili ve dinlenmesi gereken tanıkların mevcut olduğunu gören asliye ceza mahkemesi, basit yargılama usulüne son vererek tanıkları dinleyebilmek için duruşma açarak olağan yargılama usulüne geçecektir. Anlaşılacağı üzere olağan yargılama usulüne geçiş için iki önemli husus bulunmaktadır. Bunlardan biri mahkemenin dosya ve deliller kapsamında olağan yargılama usulüne resen geçmesi bir diğeri de basit yargılama usulü neticesinde süresinde ve itiraza yetkili kişiler tarafından verilen karara itiraz edilmesi durumundadır. 

Ceza Muhakemesine Hakim Olan İlkeler Açısından Değerlendirme 

Basit yargılama usulü ceza muhakemesine hakim olan bir çok ilke ve diğer yandan şüpheli/sanık hakları bakımından değerlendirmek gerekmektedir. 

Her ne kadar bu basit yargılama usulü, kovuşturmanın resmi gerekliliklerden arındırılarak, lekelenmeme hakkı ve muhakeme ekonomisine doğrudan katkısı olsa da basit yargılamanın gerçek anlamda “yargılama” olup olmadığı tartışmalıdır. Zira genel muhakeme usulünün terk edilmesi ve kurumun niteliği gereği sözlülük esas olan ceza kovuşturmasının yazılı şekilde gerçekleştiği görülmektedir. Ayrıca muhakeme, sujelerin kolektif olarak katıldıkları bir süreci ifade etmektedir. Basit yargılama usulü Ceza muhakemesine hakim olan temel ilkeler ve özellikle sözlülük, yüz yüzelik, halka açıklık, vicdani kanaatin huzura getirilmiş ve tartışılmış delillere dayanılarak oluşturulacağı ilkeleriyle çatışmaktadır. 

Kurumun ihdas gerekçelerinden biri olan daha çabuk bir yargılama, muhakeme ekonomisine katkı düşüncesi makul sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirmek gerekir. Makul sürede yargılanma hakkı, esas itibarıyla şüpheli veya sanık hakkındaki iddiaların makul bir sürede mahkeme tarafından incelenmesini öngören bir ilke olarak, davanın süratle görülmesi şekilde anlaşılmıştır ki bunun sebebi davaların iş yoğunluğu yüzünden uzun süreler boyunca görülememesidir. Türk Hukukunda şikayet edilen ve yakınılan bir durum olan yargılamaların uzun sürmesi durumu kişilerin makul sürede yargılanma haklarını ihlal etmekte Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru kurumunu da yönden de bir hayli neticelenmiş ve halen derdest başvurular bulunmaktadır. Basit yargılama usulünün doğrudan muhakeme ekonomisine katkısı, makul sürede yargılanma ilkesinin amacına hizmet eden bir işleve sahiptir. Gerçekten bu sistem, bir çok usul işlemi yapılmaksızın ve duruşma açılmaksızın hüküm vermeye imkan tanımaktadır ki bu durum hem en az giderle hem de genel yargılamaya nazaran oldukça süratli bir şekilde hüküm vermeye imkan sağlamaktadır. Ancak makul sürede yargılanma, yargılamanın süratli olması için maddi gerçekten taviz verme hakkı olarak anlaşılmamalıdır. Kişi makul sürede yargılanırken yargılamaya konu olayların en doğru ve en iyi şekilde değerlendirilerek kişinin temel hakları korunmalı, maddi gerçekliğe ulaşılmalıdır. 

Basit yargılama usulü delillerin doğrudan doğruyalığı ilkesi ile doğrudan çelişmektedir. “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir” şeklinde CMK m.217’de yer alan bu ilke, mahkemenin yargılayacağı sanık, tanıklar ve tüm deliller ile doğrudan doğruya temasa geçmesi anlamına gelmektedir. Vasıtasızlık ilkesi olarak da ifade edilen bu ilke en özet şekilde “kararı verecek olan mahkeme veya hakim, delil sözlü ise, dinleyecek, yazılı ise, okuyacak, eşya veya iz şeklinde ise görecektir” şeklinde ifade edilmektedir ki basit yargılama usulü açısından bu ilkenin sözlü deliller açısından göz ardı edildiği açıktır. Makul yargılama isteği ve amacı doğrultusunda vasıtasızlık ilkesinin uygulanmaması mümkün görünmekte, hakim bu ilkeyi sürecin hızlı bir şekilde işlemesi adına göz ardı edebilmektedir. 

Tarafların beyan ve savunmalarının on beş gün içerisinde yazılı olarak istenmesini ise sözlülük ilkesi açısından değerlendirdiğimizce, esasen sözlülük ilkesinin sonuçlarından en önemlisi, hüküm verme faaliyetinde, yalnızca duruşmada sözlü olarak açıklanan hususların dikkate alınmasıdır. Anlaşılacağı üzere duruşmasız dava olmaz ilkesinin bir sonucu olan ilke, tamamlayıcı bir işlev görmektedir. Bu nedenle düzenleme, sözlülük ilkesine esasen aykırılık teşkil etse de kanun koyucunun ceza muhakemesi politikası gereği “basit yargılama” usulünü benimsemesinin ardından, savunmaların yazılı olarak istenmesi gibi bir yola gidilmiş oldu. Bununla birlikte silahların eşitliği ilkesinin esnetilerek sadece sanığa sözlü olarak savunma hakkının tanınması, bu hakkını kullanırken daha sonra savunmasına herhangi bir ilave yapıp yapamayacağının ifade edilmesi ya da en azından, sürecin henüz başında basit yargılama usulünün uygulanması ile ilgili sanığın aydınlatılmış onamının alınması daha doğru olacaktır. İddianın sözlü olarak bildirilmesi savunma hakkı açısından doğacak bazı sıkıntıları engelleyebilecektir. Basit yargılamada duruşma aşamasının yüz yüzelik, doğrudanlık gibi temel ilkeleri uygulanmamaktadır. Sanığa sözlü yargılama ve sorgu hakkı tanınmamakta, dürüst yargılama hakkından doğan güvenceler üzerinde ciddi sınırlamalar oluşturulmaktadır. 

251/2. fıkrada iddianamenin sanığa, mağdur ve şikayetçiye tebliğ edileceği85 ifade edilmekle birlikte, muhataplarının iddianameyi sadece tebliğ almış olmalarının hukuken yeterli olmadığı özellikle de iddianamede yer alan suçlamaların sanık tarafından tam olarak anlaşılması ve savunmaya imkan tanır bir açıklıkta olması gerekmektedir. Nitekim ifade alınmaksızın kişi hakkında iddianame düzenlenmesi hukuk açısından mümkün olduğuna göre, kişinin o ana kadar haberdar dahi olmadan suçlandığı bir konu hakkında mahkeme huzuruna çıkmadan sadece yazılı savunma ile kendisini müdafaa etmesinin ne kadar yeterli olacağı ve meramını ne ölçüde anlatacağı bir hayli düşündürücüdür. Bilindiği üzere adil yargılanma ilkesi gereği şüpheli/sanığa yeterli savunma hakkının verilmesi gerekmektedir. 

Basit yargılama usulünde mahkemenin önündeki yazılı savunma, beyan ve iddianameden yola çıkarak varmış olduğu sonucu bildirmesi söz konusudur. Delillerin kollektifliği ilkesi kapsamında delillerin dosyada bulunması yetmemekte duruşmada tartışılması gerekmektedir. CMK m. 217/1 uyarınca hakim, kararını ancak “duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.” Bu hüküm aynı zamanda dinlenilme hakkının da somut bir örneğini de ifade eder. Görüleceği üzere yalnızca delillerin toplanması, delillere ulaşılması yeterli olmamakta mahkemede tartışılmış olması gerekmektedir. Kurumun bu ilkeyi de ihlal ettiği açıkça ortadadır. 

Sonuç 

Belirli bir cezanın altında kalan suçlar açısından alternatif bir yargılama usulünün öngörülmesi, genel muhakeme usulünden vazgeçilerek gerek mahkemelerin yoğun iş yükünün azaltılması gerekse de yargılamanın süjelerinin ciddi bir mesai harcamalarının önüne geçilerek bir hayli karmaşık ve çözümü için yoğun emek ve zaman harcanması gereken davalar açısından olumludur. Buna karşın yukarıda da ifade edildiği üzere özellikle ceza muhakemesinde esas alınan ilkelerin bu kurum açısında işlevsiz kalması gibi ciddi bir durumun olduğunu ifade etmek gerekmektedir. İşlevsiz kalan ilkelerin çoğu sanığın adil yargılanma hakkı ile doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle bu yeni muhakeme usulü uygulanırken kişinin adil yargılanma hakkı başta olmak üzere birçok anayasal hakkının korunması ve gözetilmesi gerekmektedir. . 

Basit yargılama usulünün adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlar açısından söz konusu olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte uygulamada suçların daha ağır veya daha fazla cezayı gerektiren nitelikli halleri açısından söz konusu olabilecek sorunların önceden halledilerek basit yargılama usulü açısından suçların daha ağır veya daha hafif cezayı gerektiren nitelikli hallerinin dikkate alınıp alınmayacağına ilişkin açık bir düzenlemenin bulunması sonrasında yapılacak tartışmaların önüne geçeceğini düşünmekteyim. 

Kurumun uygulanmasının zorunlu olmayışı, tamamen hakimin takdirine bağlı bir durumun var oluşu, kurum uygulanırken olağan yargılama usulüne geçilmesi yine hakimin takdirinde bulunması, her bir mahkemede takdir hakkının farklı şekilde değerlendirileceğinden uygulamada birçok farklılık ortaya çıkacaktır. 

CMK’nun 251/2. fıkrasında basit yargılama usulünün ne şekilde tatbik edileceğine ilişkin düzenlemenin yeterli açıklıktan uzak olması karşısında kurumun ne şekilde işleyeceğine ilişkin açık bir düzenleme yahut konu hakkında bir yönetmeliğin kabul edilmesi gerekmektedir. Kurumda yazılılık esas alındığından sanığın, adil bir yargılanma açısından haklarının korunabilmesi açısından en azından suçlama açısından sözlü şekilde ve aydınlatıcı olarak bilgilendirilmesi gerekmektedir. TCK’nın 61. maddesinin CMK’nın 251/3. fıkrası gereğince sanığın cezasının belirlenmesinde dikkate alınacağının öngörülmesi karşısında, 61. maddede yer alan ve yukarıda da belirtildiği üzere kimi sübjektif unsurların duruşma olmaksızın ne şekilde tespit edileceği belirsizdir. 

Seri muhakeme usulü açısından söz konusu olan karşılıklı teklif/kabul gibi bir usulün basit yargılama açısından söz konusu olmamasına karşın, sırf kurumun uygulanması karşısında sanığın cezasında indirim yapılması özellikle de kurumun tatbikinin mahkemenin takdirinde olması karşısında anlaşılabilir değildir. Sanığın yazılı olarak HAGB’ye karşı çıkmaması halinde, HAGB’ye karar verilebilmesi ciddi sıkıntılar doğuracak bir düzenlemedir. 

Basit yargılama usulünde itiraz kurumu söz konusu olduğu görülmektedir. Bununla birlikte kurumun aleyhe değiştirme yasağı gibi düzenlemeler dikkate alındığında tartışmalara konu olacağı, bu sebeple ya maddede yer verilen atipik düzenlemelere yer verilmemesi ve uygulamanın 265 ve devamı maddeleri dikkate alınarak ele alınması yahut tamamen basit yargılamaya ilişkin itiraz usulünün basit yargılama açısından açık şekilde ele alınması gerekmektedir. 

Av. Mücahit Tayfun MANDIRA & Av. Osman Berk KOCAOĞLU  

Birlikte Kazanalım

İhtiyaçlarınız için bize ulaşın, size yardımcı olalım.

Shopping Cart

Sepetinizde ürün bulunmuyor.